Yaşamın her aşamasında insanoğlu eğitim olgusu ile iç içe yaşamaktadır. Doğumdan itibaren ailede başlayan eğitim, okul hayatı, meslek hayatı ve tüm yaşamı boyunca devam etmektedir.
Okul hayatı boyunca öğrencilerin öğrenim sürelerince, ığıl ığıl akan pamuk bulutlarda yüzer gibi gördükleri kadifemsi davranış biçimleri ile taş ocaklarında gacur gıcır kırılan taşlar gibi dişliler arasında ezilme örnekleri eğitim sisteminin gerçekleridir. Öğretmenlerin değerlendirilmesinde fabrikasyon üretilmiş elektronik eşyaların değerlendirilme yanlışlığına düşmemek gerekir. Öğretmenin kendi ailesinden aldığı eğitim, okuldan ve sosyal ortamdan edindiklerinin toplamı ve kişiye ait genetik ve epigenetik kodların toplamı bireyin kişiliğini belirler. Öğretmen hangi donanımla gelmiş bakmak gerekir? Öğretmende var olan bu donanım yetiştirdiği çocukların geleceğini, dolayısı ile ülkemizin geleceğini etkilemektedir.
Üçüncü dünya ülkelerinin eğitim modelinde öğrenci bağımsız değildir. Her şeyi öğretmen bilir. Ailede de okulda da hiyerarşik bir yapı vardır. Korku ve sopa ile eğitim kültürü yaygındır. Korkan, sopa yiyen bir çocuğun beyni işlevini yürütemez. Yaratıcı olamaz. Bildiklerini o anda unutur, yiyeceği sopaya odaklanır, bir tane doğru cümle kuramaz. Eli ayağı titrer, kişiliği silinir ortamdan kurtulmanın çarelerini arar. Böyle bir öğrencinin öğretmen tarafından değerlendirilmesi de şu cümle ile gündeme gelir:
“Bundan bir şey olmaz!” Bu utanç verici ön yargılı bir değerlendirmedir. Bu şekilde yetiştirilmiş çocuklardan kendi yaşamlarını ve de ülkenin sağlıklı geleceğini beklemek büyük haksızlık olur. Burada hata yetişmekte olan kuşakların değil, onları yetiştiren sorumluların ve de onlara uygulanan müfredatın, eğitim sisteminindir.
Müfredatın içeriği boş, öğretmenin kafası boş, aynı zamanda sopa kültürü ile öğrencilerini kırıp geçiren bir eğitimin kime ne yararı olur? Öğrenim ve eğitimin hangi kademesinde olursa olsun öğretmenlerin bilgili ve de öğrencisine sevgi ile yaklaşan bireyler olması arzu edilen bir durumdur. Aksi oluyorsa eğitimin sonu her zaman hüsrandır. Öğrenimin hangi kademesinde olursa olsun öğrenci öğretmenine bilmediği bir şeyi çekinmeden sorup cevabını azar işitmeden alabilmelidir. Öğretmen öğrencilerinin sorularına sitemli bile cevap vermemelidir. Onlar bu durumu sezdiklerinde sopa yemiş öğrenciler kadar olumsuz etkilenirler. Bu durumu da hassas ruhlu öğretmenler anlayabilir.
İyi yetişmiş özgüveni yerinde bir eğitimci öğrencisine en ufak bir şeklide kırıcı davranmaz. Modern dünyanın eğitim normlarına uygun bir şekilde öğrencisinin gelişimine destek olur. Onun yaratıcı yanlarını törpülemeden destek olur. Çalıştığı alanda ilerlemesine yardımcı olur, önünü açar; öğrenciye özgüven kazandırır. Özgüveni yüksek öğrenci de sağlıklı düşünme becerilerini geliştirir. Arkasından başarılar yeni yeni icatlar kendiliğinden gelir.
Ülkemizde Prof. Dr. Celal Şengör gibi alanında dünyaca isim yapmış birçok bilim insanı var. Ancak Celal Şengör öğrencilerine: “Bana hocam diye hitap etmeyin, bana ismimle hitap ederek Celal deyin,” diye uyarıda bulunuyor. Devamla şöyle diyor:
“Hocam diye hitap ederseniz arada bir hiyerarşi doğar korkarsınız, çekinirsiniz; ismimle hitap ederseniz arkadaş olarak görürsünüz, yanımda rahat konuşursunuz, yaratıcı güçleriniz devreye girer daha sağlıklı düşünürsünüz.”
Celal Şengör’ün duruşuna bakar mısınız? Her türlü kompleksten arınmış, kendine güveni olan, o kadar bilgi birikimine rağmen öğrencisinin seviyesine inebilen büyüklük taslamayan bir bilim insanı. Elli bin kitap kapasiteli kendine ait kitaplığı olan bu büyük insanın alçak gönüllülüğüne insanın eğilesi geliyor. Bu ülkenin böyle bilim insanlarının sayısı ne kadar çok olursa, ülkenin geleceği de o kadar aydınlık olacaktır.
İsmini vermek istemediğim kendi alanında başarılı bir başka Prof. var ki, öğrencilere konferans veriyor. Kendi bilgisi gerçekten doyurucu boyutlarda. Ancak öğrencilerle konferans salonunda olan ilişkilerine gözlerinizi kapatır kulaklarınızı tıkarsınız. Sorduğu sorulara doğru cevap vermeyen öğrencileri bir aşağılama bir aşağılama, kimse el kaldırıp doğru bildiklerini bile söyleyemediler. Bu tür bilim insanlarının kendilerinden başka kimseye faydası olmaz.
Unutulmaması gereken bir husus vardır ki, öğretmenin öğrencisine karşı söylediği bir tatlı söz onu başarılı bir bilim insanı yapabildiği gibi, öğrencisine söylediği bir yıkıcı yok edici söz onu hırsız, katil, sefil yapabilir. Yaşam içerisinde bunun örnekleri o kadar çok ki, böyle durumları yaşayan insanların anlattıkları çokça görülmektedir. Bir okula çocuğunuzu verdiğinizde ilk aranan şey öğretmenlerin nitelikleridir. Bu değerleri yakaladığınızda çocuğunuz mutlu siz mutlusunuz. Aradığınızı bulamadıysanız her gününüz zehirdir.
Celil Boz (celilboz@yahoo.com)
Eğitimci Sosyolog
30/06/2024