Bugün sevinçliydi koca nine. Küçük oğlunun evine gelmişti. Gençlik yıllarında ölen kocasının ardından beş çocuğuna hem analık hem de babalık yapmıştı. Sağlık olduktan sonra çalışmak zor gelir mi insana? Yıllar sonra gençlik gitti, gözler görmez, dizler tutmaz oldu. Şimdi çocukları yılın belli aylarında sıra ile bakar oldular. Gezi alanı; yatak odası, balkon, tuvalet, banyo arasında sıkıştı kaldı. Küçük oğlunun evi ikinci kat olduğu için balkona çıktığında yoldan gelip geçenleri seyretme şansı vardı. Onları seyrettikçe toplum içerisinde gezer gibi oluyordu sanki. Tanıdıklar hal hatır soruyordu. Buna çok seviniyordu.
Yatağında yatarken “şaap” diye bir cisim yanağında patladı. Fırladı yerinden. Çok canı yanmıştı. Dört yaşındaki torunun elinde terlik dikiliyordu karşısında. “Neden vurdun Yusuf’um? Çok canım yandı?” Çocuk dik dik bakarak bir daha vurdu. Koca nine kendini koruyamıyordu. Refleksler yok olmuş. Üç, dört, beş derken terlik sayısı arttı. Koca nine çaresizdi. Yanında duran bastonunu aldı, torununun karnına dayayarak geriye doğru itti. Çocuk yere düştü. Feryat figan ederek koşup gitti. İçeriden babası duydu, koştu:
“Ne oldu Yusuf?” Yusuf babaannesini göstererek; “ O vurdu,” dedi.
“Ne vurması oğlum, terlikle patlatıp duruyor kafama, canımı kurtaramadım. Bastonumla ittim, düştü ağladı,” dedi nine.
“Yahu anne kaç defa söyledim sana o çocuk. O anlamaz. Onu korkutmamak gerek. Sen seksen yaşında bir insansın anlamıyor musun?”
“Ben bir şey yapmıyorum oğul. Yusuf gelip gelip vuruyor. Sevmek istiyorum gelmiyor yaklaşmıyor. Eline ne geçerse kafama atıyor. Keşke gelmeseydim.”
“Nasıl gelmeyeceksin anne? Abimin günü doldu, sıra bende. Buna mecbursun. İstediğin yerde istediğin kadar kalamazsın,” dedi küçük oğlu.
Eğdi boynunu koca nine. Kocasıyla geçen mutlu günleri, gençlik yıllarını düşünerek daldı kendi iç dünyasına, yelken açtı mutlu sonsuzluğa. Unutmaya çalıştı olanları. Mecburdu bir bakıma katlanmaya. Oğlu haklıydı. Hep güçlüler haklıdır bu dünyada.
Akşam yemeğinden sonra Koca nine yatağına yattı uyumaya çalışıyordu. Oğlu ile gelini haberleri izliyorlardı. Yusuf, babasının Kurban Bayramında kullanmak için aldığı satırla kağıt kesmeye çalışıyordu. Anne ile baba haberlere öyle daldılar ki, çocuğun ne yaptığından haberleri yoktu.
Yusuf Koca ninenin odasına girdi. Nine horluyordu. Yaklaştı yanına satırla kestiği kağıt parçalarını burnuna sokmaya çalıştı. Nine irkildi, ne olduğunu bilmeden sümkürdü. Uyanmadı. Yusuf bir daha kağıt soktu. Nine uyandı satırı gördü. Fırladı, satırı almaya çalıştı. Yusuf vermedi, elini salladı. Satır ninenin sağ gözünün üstüne saplandı. Koca nine Yusuf’u yakaladı. Satırı zorla elinden aldı. Yusuf avazı çıktığı kadar bağırdı. Ninenin kafasından fışkıran kanlar Yusuf’un yüzünü, üstünü başını boyadı. Yusuf dışarıya salona kaçtı. Baba Yusuf’un kanlarını görünce hızla annesinin odasına girdi. Satırı annesinin elinde görünce, annesine bir tokat çaktı. Anne sırt üstü yere düştü. Sağ tarafının kanlar içinde olduğunu görünce; “Anaaaam! Ben ne yaptım?”
Koştu Yusuf’a baktı. Yarası yoktu. Kanlar annesinden bulaşmıştı. Hiç düşünmeden balkona koştu. Demirlere çıktı, çivileme sokağa atladı. Sokaktan gürültüler, evden feryatlar yükseldi. Ambulans sesleri arasında ana ile oğul ambulanslarla uzaklaştı.
Celil Boz
celilboz@yahoo.com
Eğitimci Sosyolog
17/03/2024